Yeni
bir yıla yaklaşırken, onun verdiği coşkuyla yine çılgınca alış-verişler
yapıyoruz. Aldıklarımızı ihtiyacımız olduğu için mi alıyoruz, yoksa o büyülü tüketim dünyasına kapılıp, çoğu
zaman farkında olmadan, etiket yarısı!
indirim! şok kampanya! aldatmacalarının sessiz ama cazibeli vitrinlerinde,
kendimizi de kontrolümüzü de
kaybettiğimiz için mi alıyoruz?
Planlama
haricinde gerekli-gereksiz çantalarımızı dolduruyoruz. Aldıklarımıza sevinemiyor,
hala alamadıklarımıza hayıflanıyoruz. Henüz
tamamladığımız alış-veriş keyfimizi, bu defa da
"vicdan sızısı" rahat bırakmıyor. Doğru yapmadığımızı, evde
bunlar gibi sırası gelmediği için kullanamadığımız onlarcasının var olduğunu,
anlık ileti ile bize dönüş yapıyor.
Günümüzde
kendimizi mutsuz hissettiğimizde, kendimizden uzaklaşmak istediğimizde en önemli kaçış alanlarımız, sığınaklarımız
alış-veriş mekanları...Ama kısa süreli...Çünkü tüm bu tüketimler, atıştırmalıklar
gibi suni bir rahatlama sağlasa da, ruhun açlığını doyuramıyor, ihtiyacını
gideremiyor, yalnızlığını tedavi edemiyor.
Aslında
maddeten tok olan kendimizi ve benliğimizi, tıka basa doyurmaktan vazgeçsek de,
Türkiye'de ve dünyada gerçekten aç ve açıkta olan binlerce, belki milyonlarca insanlarla sahip olduklarımızı paylaşabilsek
ve bunu alışkanlık haline getirebilsek iradi olarak, zorlanarak. Onların
gözlerinde oluşacak ışıltı, bizim de
içimizi ısıtacak.
Dolar milyoneri Kravinsky "Evsizler
varken kimsenin iki eve sahip olmasına gerek yok "diyor ve kendisi
varlığının önemli bir kısmını yoksullara ve tıbbi araştırmalara verdikten sonra böbreklerinin birini de
siyahi bir hastaya bağışlıyor".
Soljenitsin:"Hep
daha fazlasına ulaşmak için çabalamak yerine, sahip olma yarışından çekilerek,
paylaşarak, vererek" insanlığa ulaşabileceğimizi söylüyor.
Tekrar buluşmak ümidiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder