26 Nisan 2013 Cuma

DUYGULAR VE UMUTLAR....


                                                            Merhabalar,
 
              Ben hastane hatıralarımı pek yazmayı düşünmezdim. Ama ameliyat olma kararlılığıyla İstanbul'a gittiğim ve bir bir buçuk ay yazamayacağım düşüncesiyle söyledim, öyle ansızın ortadan kaybolmak pek şık olmazdı, o nedenle  paylaşma ihtiyacı duydum. Yoksa şahsi sıkıntılarımla kimseyi meşgul etmek istemezdim ama insan başkalarının deneyiminden de istifade  ediyor aslında...Olumsuz gibi görünen olayların, sıkıntıların  sadece kendi başına gelmediğini bilmek, şu kısacık dünya hayatında sağlık kadar hastalığın da normal bir süreç olduğunu, iyi ve kötünün, umudun ve burukluğun  harmanlanarak insana sunulduğunu bilmek bir anlamda insanı güçlendiriyor.

            Başımıza gelen olumlu- olumsuz gibi görünen hiç bir şey yok ki insanın gelişmesine, deneyim kazanmasına vesile olmasın yeter ki, bana göre, doğru perspektiften, doğru açıdan, pozitif yörüngeli bakabilmeyi başarmak.

            Artık bu konuyla sizi sıkmak istemiyorum, sonuç olarak  Sema hastanesindeki  dört- beş günlük tetkiklerden sonra "parathormonu" nun yüksek olduğunu ve onun tedavisi yapılmadan, o düzelmeden ameliyat yapılamayacağını öğrenmiş olduk ve vakit kaybetmeden evimize, Ankara'ya döndük.

           

            Eskiler "kız binmiş deveye, gör kısmeti nereye" derlermiş. Hatta yolda İstanbul'a giderken Düzce'nin oralarda Akçabaat et lokantası var. Gelip giderken yolumuzun üstü orada mola veririz. Oranın sahibi beyefendi ile sohbet ettik. " Biliyor musunuz ben ameliyat olmaya gidiyorum" dedim. "Aaa be ablacım belli olmaz, belki olmazsın, sen merak etme, moralini iyi tut" dedi. "Hııı, hııı" diye ona başımı salladım ve içimden "randevu aldım ameliyata gidiyorum işte" dedim, "nasıl olmam ki??? " ve o kadar emindim ki, kendimce kesin  ameliyat olacağımı çünkü Ankara'da öyle söylenmişti. Hayırlısı bakalım...doğrusu biraz ertelendiğine sevinmedim değil. Gün doğmadan neler doğar bilinmez...

            İnşaallah her şey iyi olacak, herkes için.         Prof. Dr. Sevim Güllü Hoca'yı da tavsiye ederim. İyi bir Endokrin uzmanı. Her şey gönlünüzce olsun. Hoşça kalın.

23 Nisan 2013 Salı

Nasıl Anjiyografi Olunur?

                                                              
                                                             Merhabalar,

        Sabahleyin doktorum gelmiş ve bugün neler yapılacağını bildirmişti. Önce akciğer filmine, daha sonra ultrasona ve öğleden sonra da anjiyografiye gidecektim. Anjiyodan çok korkuyordum. İlk ameliyat olmam gerektiği söylendiğinde internetten biraz araştırmıştım ve aameliyattan önce mutlaka
anjiyo yapıldığını okumuştum. Ne garip ben ameliyattan değil anjiyodan korkuyordum, gerçi biraz da doğal ameliyatta uyuyorsunuz ama anjiyo öyle mi?? canlı canlı...düşüncesi, hayali bile ürpertmeye yetiyordu. Vakit çabuk geçti, öyleden sonra   beni anjiyo olacağım bölüme getirdiler. Aileme de buraya kadar, içeri giremezsiniz deyip onları durdurdular. Ahh ahhh! yalnızsınız, hem de yapayalnız , biraz kurbanlık koyun gibisiniz, artık Allah yardımcımız olsun. Bu günü bir atlatsam kendimi kahraman ilan edecektim...kendi kendime kimseye demeden...

            Ameliyathane gibi bir yerdeydim.Yatar yatmaz gözlerimi sıkıca kapattım, hiç bir şey görmek istemiyordum, ne kadar az şey görsem o kadar  iyiydi. Ruh dünyamın pencerelerini sıkı sıkı örttüm ve yine duaya durdum. Dua ne inanılmaz bir güç, ne inanılmaz bir kuvvet, ne inanılmaz bir metanet. Burada bana kim eşlik edebilirdi?  İşte sevdiklerimi, en yakınlarımı bile  almamışlardı içeriye ama O, O her yerdeydi....

          Hemşire beni hazırlamıştı ki doktorun sesini duydum. "Nasılsınız Emine hanım?" dedi. Hemen fırsat bildim, düşüncelerimi bilsin istedim "Ben çok korkuyorum" dedim, çocuk gibi ... Ama ne yapayım gerçekten korkuyorum. "Merak etmeyin canınız çok acımayacak, çok uzun da sürmeyecek" dedi. Bu sözler beni o kadar rahatlattı ki anlatamam. Ve işlem başladı.            Acıyan canım değildi, maddi cismim değildi...acısa da önemli değildi, duygularım acıyordu..... ruhum acıyordu.... hislerim acıyordu.... mana alemim sızlıyordu... damarlarımdan kalbime gidildiğini bilmek, en hayati, en değerli parçam ...kalbim,  sevdiklerimin meskeni, coşkularım, mutluluklarım, hayallerim, umutlarım,  hüzünlerim hepsi kalbimizde yer  bulmuyor muydu??

          Kırk kırk beş dakika sürmüştü herhalde. Nihayet bitmişti korktuğum gibi değildi, ama kolay da değildi, tabii doktorun arada bir sorması "nasılsın" diye. Emin ve güvenilir ellerde olduğunu bilmek sıkıntıyı çok hafifletiyordu. Neyse kendi kahramanım olmuştum, çok şükür sağ sağlim çıkmıştım, yedi sekiz saat kum torbası koydular. Geçti ama çoook şey öğrendim. Siz siz olun iyi insan olun, bir gün darda kalırsanız...  Hoşça kalın.    23 Nisan Çocuk Bayramı herkese kutlu olsun!

18 Nisan 2013 Perşembe

DUA VAKTİ...

         
                                                             Herkese Selamlar,
 
         Odama geldiğime henüz yarım saat olmuştu, zihnimi toparlamaya ve duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum. Önce akşam yemeği geldi. Daha sonra adının Yeter hemşire olduğunu öğrendiğim hanım geldi. Gayet güler yüzlü, ses tonu ve  sıcaklığıyla beni rahatlatan bir bayan. Boyum ölçüldü, tartıda kilom tespit edildi, ateşim ölçüldü, sonra kan almaya geldiler, eko çektiler, kalbimin yoğun bakımdan sürekli takip edileceği bir şeylere bağladılar. Aman Allah'ım sözde dinlenmek için kalmaya karar vermiştim, bu personeller  artık beni bir an bile bırakmayacaklardı  anlaşılan...

 

             Bir şeye ne kadar fikren hazırlıklı olursanız olun içinde bilfiil olayı yaşayan olmak çok farklı.... insan kendini ne çok seviyor, nasıl da kıyamıyor, ne kadar hassas, ne kadar büyük bir güce sığınmaya ve O'nun tarafından korunmaya muhtaç ....

           

            Kendimi bir annenin savunmasız, zayıf, ağladığında herkesi başına toplayacak kadar  küçük ama  zayıflığıyla güçlü ve nazı çok iyi geçen yavrusu gibi hissediyordum. Acizliğimi şefaatçi kılıp O'na dua ediyordum. "Ey her şeyin tek Sahibi ve dilediğini dilediği gibi değiştirebilen, her şeye gücü yeten, her şeyin anahtarını (sağlık, sıhhat, afiyet, huzur, maddi-manevi zenginlik) elinde bulunduran merhameti sonsuz Allah'ım! Bana, benim yavrularıma merhamet ettiğim gibi, onların hatırına, sen de bana merhamet et."

           

            Derken küçük oğlum, ayrılalı yedi- sekiz saatte yedi sekiz yaş küçülmüş, sesi soluğu değişmiş bir vaziyette beni aradı: " Alo annecim nasılsın annecim, sen şimdi ne yapıyorsun annecim demesi bardağı taşıran son damla olmuştu." Telefonu kapatıp hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Ben bir de çocuklarımın hasretine dayanacaktım , aman Allah'ım .....Onları Ankara'da bırakmıştım anneanneye, okulları vardı, hem beni ameliyatlı  görmelerini, incinmelerini istemiyordum.

           

            Artık herkes gitmişti, hemşire hanım, sağlık memurunun soruları vs bitmişti, ohh nihayet ve saat 22.30 olmuştu,  artık kendi kendimize kalmış ve artık uyuyabilecektik.  Hiç bir şey düşünmek istemiyor sadece ve sadece uyumak ve dinlenmek istiyordum ki boynunda steteskopu ile bir doktor içeri girmez mi." Sizi muayene edebilir miyim? İnanamıyorum....inanamıyorum ....gecenin bu saatinde ne diye beni muayene ediyor bu beyefendi, günler torbaya mı girdi anlayamadım. Herhalde hastane kuralları böyle yoksa bu hastanede mi ilgi bu seviyede ???      Yarın çok yoğun bir gün olacak....

 

14 Nisan 2013 Pazar

HİKAYESİ KALDI...

                                               
                                                     Merhabalar Sevgili Dostlar,
          Saat tam 17.00 olmuştu biz Sema hastanesine ulaştığımızda. Bahçede ablam, kardeşim, eniştem bizi bekliyorlardı. Yaklaşık bir yıldan beri benim rahatsızlığım onları da telaşlandırıyor, üzüyordu. Onlar da ameliyat olup rahatlamamı istiyorlardı. Hayırlısı...ile...

            Doktorum Mustafa Gülen Hoca ile aile boyu görüşmeye başlamıştık.

            Mustafa hoca her şeyi eğik bükmeden açık seçik anlatıyordu. Ameliyatta ölüm riskinin de olduğunu hatta neden ölüm olduğunu da anlatıyor anlatıyor "kafanız karıştı mı?" diye soruyordu. Ona "yoook karışmadı " diyordum ama ....böyle mert durabildiğim için de kendime hayret ediyordum, çok kararlı gelmiştim, mecburen dişimi sıkacaktım. Hatta Mustafa Hoca diyordu ki "çok kararlı gelip de çook  kaçıp gidenler oldu" diye. Ben kaçmayacaktım, anne olmak için yıllar önce hastaneye gittiğimde de kendime öyle demiştim." Milyarlarca insan bu deneyimi yaşadı ve başardı sen de başaracaksın ve anne olma payesine erişeceksin. Her şeyin bir bedeli var." Bu durum için de geçerliydi, ben ilk değildim, binlerce insan kalp ameliyatı olmuş benden önce, ne yapabilirdim, nereye kadar kaçabilirdim?

            Gerçekten sağlık çok değerli, çok kıymetli, çok pahalı ama maalesef  pahası riske girince çok iyi anlaşılıyor. Ankara'da yapılan "tee testi" ni de getirmiştik. Anjiyografi yapılacağını, çeşitli tetkiklerden sonra ancak  ameliyat yapılabileceğini öğrenmiştik.

           Doktorum istersek gidip eve (ablama) bir kaç gün dinlenip tekrar gelebileceğimizi yoksa da hemen yatış yapabileceğimizi söylüyordu. Kendimi yorgun ve rahatsız hissediyordum ve bir, bir buçuk saat daha  yol çekmektense bir an önce dinlenmeye çekilmek istiyordum, ve kalmaya karar verdik.

            Görüşme bitmişti ve bana odama kadar eşlik ettiler. Oda  denizin tam karşısındaydı....denizi ne kadar severdim, İstanbul bana ne kadar coşku verirdi her  zaman...ama bugün ne İstanbul, ne deniz ne de çok sevdiğim kardeşlerim coşku değil anlam bile vermiyordu. İnanılmaz bir duygu yoğunluğu yaşadım odaya girince...mertliğim, dikliğim , dirayetim her şeyim buraya kadardı... ilk kez evet ilk kez hastanede "hasta" olarak yatacaktım hem de KVC servisinde. Daha sonraki günlerde hasta olarak hiç yaşıtıma rastlamadım, hep annemin taydaşlarıydı... Olsun çocuk servisinde çocuklar da vardı diğer yerlerde...

11 Nisan 2013 Perşembe

HER ŞEYDE VARDIR BİR HAYIR

                                                          
                                                                      İyi akşamlar,

          Yaklaşık üç hafta önceydi, çocukları okula göndermiş, okuyacağım şeyleri gözden geçirmiş ve blogumun yazısını hazırlamak üzere koltuğuma kurulmuştum.  "Kendini gerçekleştirme" ile ilgili bir yazı yazıyordum hızlı hızlı... Birden etrafımdaki her şey dönmeye başladı, ne oluyor ne bitiyor derken fenalaşıp kanepeye yığıldım. Kendimi toparladığımda eşimi aradım ve bizim hastane sürecimiz böylece başlamış oldu.

             Fatih üniversitesinde kalbimi daha yakından görüntülemek adına "Tee testi" istendi. Kameralı bir hortum yutturuluyorsunuz. Yutabileceğiniz en tatsız şeylerden biri. Çok lezzetsiz... Neyse netice alabilmek için katlanıyorsunuz, başka seçeneğiniz de yok zaten. Sonuç olarak mitral yetersizliğinin derecesinin arttığını, farklı yerlerden de kaçaklar- sızıntılar olduğunu ve ameliyat zamanının geldiğini söylediler. Evet şikayetlerim demek boşuna değildi, tansiyonum da sürekli düşüyordu. Kendimi hiç mi hiç iyi hissetmiyordum. O nedenle ben üzülmedim sevindim, geçtiğimiz haziran ayından beri beklemedeydim...

            Bu süreçte beni üzen şey hasta olmak değildi; insan et, kemik, kan gibi, bozulup yıpranabilir
maddelerden oluşmuş, taş değil kaya değil, tabii ki sağlık kadar hastalık da normal algılanmalı karşılanmalıydı, zor olsa da kabullenilmeliydi....Ben de bunun da bana kazanımları olur dedim, tesadüfen gelip beni bulmadı, vardır muhakkak bir hayır dedim, teslim oldum ama elimden geleni de yapmaya çalıştım, iyileşmek, şifaya kavuşmak adına...

            Ama beni üzen atıl olmaktı, üretken olamamak, eskisi gibi aktif olamamak bunlar bana çok zor geldi....Haftada altı gün 9.00- 17.00 mesaisinden sonra, sadece kendine dönük yaşamak bana ızdırap verdi.... Buna bir türlü teselli bulamadım....Hayat başkaları için bir şeyler yapabiliyorsan anlamlıymış...Koşturuyorken rahatmış, zahmet de rahmet varmış. O nedenle ameliyat olma zamanımın gelmesi beni umutlandırdı, heyecanlandırdı hemen iyi olmalıyım, ve kaldığım yerden yola revan olmalıyım ....diye sevindim. Nasıl olsa Allah bana yardım edecekti başka türlü zaten ben başaramazdım, dayandığım kaynağım sağlamdı...Bu umut ve düşüncelerle yola çıktım...

      Neyse geçtiğimiz Haziran ayında bu sıkıntılar baş gösterdiğinde "kalp kapağı onarımı" ameliyatını Sema Hastanesinde deneyimli ve başarılı bir ekibin yaptığını öğrenmiştim. Doktorum hazırdı, tanışmıştık geçen yıl. Pazartesi günü yola çıktık ama ben pek de iyi değildim, akşam 17.00'e randevu almıştık.....

      Bana geçmiş olsun dileklerini ileten siz değerli okurlara da gönül dolusu teşekkürler.

      Devam etmek ümidiyle...Sağlıklı kalın...

9 Nisan 2013 Salı

                                                
                                                             Tekrar Merhabalar,


        İstanbul Fatih Üniversitesi Sema Uygulama Araştırma Hastanesi görevlilerine teşekkürler!

        Hastanede kaldığım süre içersinde babacan, samimi, ilgili, risk almayan, riski hastaya bırakan, gerçeği tüm çıplaklığıyla anlatan, hasta merkezli düşünen, deneyimine ve uzmanlığına güvendiğim için tercih ettiğim ve bir kıssa yaşayarak teyit ettiğim,  Kalp  ve Damar Cerrahisi Değerli Doç. Dr. Mustafa Güden Hoca'ya,

      Koroner Anjiyografi doktoru Uzm.Dr. Soe Moe Aung'a,

      Paratiroid Sintigrafisi çekimini gerçekleştiren Faruk Temel beyefendiye,

   Güler yüzleriyle beni rahatlatan Hemşire Yeter Hanım'a, Kezban Hanım'a ve isimlerini bilemediğim diğer hemşire hanımlara,

   Hemşir ve sağlık memurlarına,

   Her  geliş gidişlerinde " geçmiş olsun" dileklerini ileten temizlik personellerine,

   Ev yemeği kalitesindeki yemeklerin servisini gerçekleştiren görevlilere,

   Beni hastane kapısında karşılayan aile yakınlarıma,

   Tanıdığım tanımadığım  insanların bana  duaları ile şimdilik ötelenen ameliyat serüvenine,

   Ve bir dakika yanımdan ayrılmayan çok değerli eşime, hayat arkadaşıma, ve emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız....