23 Eylül 2013 Pazartesi

Gölcük gezisi







                                                                       Merhabalar,
            Cumartesi sabahı erkenden yola koyulduk. Öğretmen arkadaşlar eşli günübirlik Bolu - Gölcük gezisi tertip etmişlerdi. Aslında iyi bir fikirdi ama bu kadar soğuk olacağını düşünmeliydim. Yolculuğu öğrenciliğimden beri severim aslında, kendimle baş başa kalmayı, düşünmeyi, hayal kurmayı, plan yapmayı ..... O nedenle çok iyi bir yol arkadaşı olduğum söylenmez. Ben susmayı, yolları, doğayı , manzaraları dinlemeyi severim.
          Çamlıdere'de kahvaltı için mola verdik. Herkesin pastası, böreği, keki envai çeşidiyle masayı donattı. Termoslarda çaylarımız...Soğuk havayı atmosferin sıcaklığı ve bereketi ısıttı. Kahvaltıdan sonra fazla vakit kaybetmeden tekrar yola koyulduk. Bolu'dan sonra yaklaşık on beş dakika ağaçların arasından dağa doğru tırmanıyorsunuz ve dağın tepesinde ,vadinin ortasında muhteşem bir doğa harikası .... Gölcük ....
          Ağaçların, yeşilin, mavinin , gölün  de insanı dinlendirdiğini , rahatlattığını, huzur verdiğini hepimiz biliyoruz da, bunların  insan için  ruhen bir doygunluk sağladığını fark ettim. Değil mi ki yeşilden yani tabii ortamlardan uzun süre -mesela kışın- uzak kaldığımızda nasıl ihtiyaç duyuyoruz doğayla iç içe olmayı, piknik yapmayı... demek ki tabiat da insan için bir rızık,  yani  gözümün rızkı,  gıdası. Rengarenk ağaçlar, sakin ve sessiz bir göl ruhuma, adlandıramadığım kimi duygularıma, hislerime, belki hücrelerime, gözüme, gönlüme, yüreğime iyi geldiğini, gözü yaratanın onu tatmin eden rızıkları da pek güzel ve cazip yarattığını fark ettim. Yoksa yemek yemekle gözün karnı gönlü doymaz .... ona hitap eden daha çok böyle harika manzaralardır  diye düşündüm. Tabiatın fon müziği de kuşların cıvıltısıyla oluşturulmuş , bu da kulağın rızkı herhalde... vesselam her organa kendine münasip onu mutlu edecek nimetler veren Zat ne kadar cömert ve ince düşünceli....
        Hafta sonundan  notlar... sesli düşünüp sizlerle paylaşmak istedim...Ailenizle sizler de gidin.
        Hoşça kalın...

16 Eylül 2013 Pazartesi

Unutulmaz yaşananlar...

 
Merhabalar,
 
          Aslında böyle blog yazılmaz, ben de farkındayım, bir görünüp bir kaybolunmaz gizemli yıldızlar gibi... Ama insan yazmayınca yazılmıyor işte... Mazeret üretmeye gerek yok, hayatın hızlı akışı içersinde yeteri kadar önem vermiyoruz ki fırsat oluşturamıyoruz... Doğrusu bu biraz da hakkıyla yazamıyor olma vehmi, düşüncesi...olmasa da oluyor gibi duygular v.s.
 
 
        Ama okullar başladı,  kuşlar yuvadan uçtu, ev hanımı anneler kendileriyle baş başa kaldı. Ve kocaman bir soru belirdi zihinlerinde...??? Acaba tatilde çocuklarıma güzel hatıralar bıraktırabildim mi?  Onlar bizim de misafir olduğumuz dünyada, bizim  evin misafirleri aslında... çok  değil, uzak da değil, beş yıl belki, on yıl gibi bir zaman sonra tamamen uçacaklar uzak diyarlara...Belki yılda bir kere, bayramdan bayrama gelebilecekler yanımıza....Bu çocukluk döneminde bırakılan hatıralar, yapılan fedakarlıklar, onların tatlı sinelerine işlenecek de...aah canım annem.... canım babam sizin yeriniz çoook başka... deyip baba ocağı burunlarında tütecek...ve sizin yanınızı tercih ettirecek...  Bunun için beş yıldızlı otellerde, tatil beldelerinde tatil yaptırmak değil illa ki, ama anneliğin sıcaklığını iliklerinde, babanın verdiği güven duygusunu yaşamının her karesinde hissedecek, işte o zaman hatıralar onları sizin eve sürükleyecek....