Herkese İyi günler,
Bir gün aile içi sorunlarına
çözüm arayan genç bir çift ile görüşmüştüm. Kadın, eşinin kendisine karşı
ilgisiz olduğundan şikayetçi: "Eşim akşam işten eve gelir gelmez
televizyon kumandasına yapışıyor ve uykusu gelene kadar televizyondan gözünü
ayırmıyor."
Sonra beyefendi ile konuştum. "Bakın eşiniz nasıl da
sizin ilgi ve sevginize muhtaç." dedim...
Aldığım cevap çok ilginçti: "İyi de hocam, ben eşimi
nasıl seveceğimi bilmiyorum ki
seveyim..."
Bugün aile içi sorunların
temelinde, "sevebilme yeteneği" elde edememiş ve birbirine karşı
neredeyse sevgi dilencisine dönmüş eşlerin itirafları yatıyor.
Bu genç beyefendiye çocukluk
döneminin nasıl geçtiğini sordum. Aldığım cevap duymaya çok alışkın olduğum
cevaptı:
"Annem hep iş güç telaşında
bir kadındı. Kendini ya mutfakta veya evin içinde bir yerlere koşturmaca içinde
görürdüm. Babam ise her zaman yorgun ve uyuyan bir adamdı. Onlar beni çok
sevdiklerini söylerler ama ben o sevgiyi içimde hiç duyamadım. En zor durumlarda
annem babam beni hiç anlamadı. Çocuk diye geçiştirdiler. Geceleri tek başıma
yatmaktan korkar, anneme seslenirdim. Annemin cevabı hep aynı olurdu:
"Gelmeyeyim yanına!" Fena yaparım, yat çabuk!"
Evet yanına gelinmeyen çocukların fena yetiştiği bir ülkede
yaşıyoruz.
Çocuklarınızın vefasız, hayırsız olmasını, anormal
davranışlarda bulunmasını istemiyorsanız, onları sevin. Hem de çok sevin.
Koşulsuz sevin...
Kaynak: Aksiyon Dergisi, Adem Güneş.
İnsan; sahip olmadığı bir şeyi veremez. Sadece; değişecek cesareti, zorluklara karşı direnecek gücü ve sabrı var ise ve her şeyden de önce inanmış ise; bu durumda değişebilir. Sevilmemeyi öğrenmiş iken, sevmeyi öğretebilir. Ve kendisine sunulan yaşamı, doğru kareler ile doldurmayı....
YanıtlaSil